top of page

Kazanılmış davalarda işçiye nasıl kazık atılır?

 

 

 

 

 

 

 

 

Taşeronluk (alt işverenlik) ihalelerinin büyük kısmı yasaya aykırıdır. Açılan davaların hemen hepsinde mahkemeler, “bu ihalelerin üçüncü kişileri aldatmaya dönük hileli ihaleler” olduğuna hükmetti. Hukuk böyle ihaleleri “muvazaalı” olarak tanımlıyor.

Yargı bu ihaleyi, başlangıç tarihinden itibaren “yapılmamış” sayıyor.

Bu ihalelere göre çalıştırılan taşeron işçilerine ise, üç önemli hak doğuyor. Birincisi, “işe girdiği tarihten itibaren asıl işverenin işçisi” kabul ediliyor. İkincisi, kıdem tazminatı ve ücret alacakları, emsali olan kadrolu işçinin haklarına yükseliyor. Üçüncüsü, kadrolu işçinin sahip olduğu haklarla, kendi hakları arasındaki farkı, geçmişe dönük olarak talep etme olanağı doğuyor. Maaş farkı, taşeron işçisinde olmayan ikramiyeler, yol, yakacak, çocuk parası gibi sosyal haklar, o işyerinde sendika varsa ve toplusözleşme yapılmış ise, toplusözleşmeden doğan farklar, fazla mesai farkları vs.

Ancak hukuk, ücret alacaklarında 5 yıllık zaman aşımı sınırı koyduğu için, 5 yıldan fazla çalışılmış olsa bile, kıdem tazminatı dışındaki ücret ve sosyal haklarla ilgili farkın, en fazla 5 yıllık toplamını talep edebiliyor. Fakat bu miktar bile, dudakları uçuklatacak kadardır. 50-60 bin liradan başlıyor, 120-140 bin liraya kadar ulaşabiliyor.

Muvazaa kararı ne kadar çok işçiyi kapsarsa, asıl işverenin önüne gidecek fatura da o oranda büyüyor. En az miktarı dikkate alarak, ortalama 50 bin liraya hükmedildiğini varsayalım. 1000 işçinin alacak toplamı 50 milyon lira ediyor.

Muvazaa kararından sonra alacak davası açmamak, bu parayı işverene ikram etmek, taşeron işçisini ise, bunca paradan mahrum etmektir.

İşte işçiye kazık atmalar bu safhada başlıyor.

Şöyle örnekler yaşanabiliyor.

Örnek 1- Mahkeme 9 bine yakın taşeron işçisi için muvazaa kararını verir. Karar 3 yıl işçiden saklanır. 3 yıl sonra karardan haberi olan işçiye ise, “hükümetle görüşüyoruz, para alacağınızdan vazgeçerseniz, kadro olmanızı sağlarız” deniyor. Haklarından vazgeçirilen feragatname kağıtları imzalatılıyor. Garibim taşeron işçisi imzayı atıyor. Ama yaptığı işe emsal kadro beklerken, asgari ücretin biraz üzerinde maaş alınabilen başka bir gruba gönderiliyor.

Böylece, hem alacağı 70-80 bin lira, hem de emsal kadro hakkı gasp edilmiş oluyor.

Örnek 2- Bir üniversite hastanesinin taşeron işçileri. Sayıları 1100 dolayında. İş müfettişliğine başvurulmuş. Müfettiş, hem 1100 işçiyi ilgilendiren ihalelerin muvazaalı olduğunu saptamış, hem de alacak davası açmaları halinde işçilerin alabileceği parayı da tek tek hesaplamış. Rapora üniversite yönetimi ve ilgili bakanlık itiraz etmiş. İş mahkemesi itirazı reddetmiş ve muvazaalı durum kesinlik kazanmış. İşçiye ve ilgili sendikaya düşen, sadece işçilerin alacak miktarlarının saptanması için mahkemeye başvurmak kalıyordu.

Mahkeme kararının üzerinden tam 5 yıl geçiyor, hâlâ alacak davası açılmadı.

Karardan sonraki aylarda işten ayrılan hak sahibi işçiler ise, alabilecekleri 80-90 bin lirayı, zaman aşımı dolayısıyla kaybettiler.

Örnek 3- Başka bir üniversite hastanesinin taşeron işçileri. Sayıları 1000 dolayında.

Süreç aynı. İş müfettişinin muvazaa raporunu itiraz üzerine görüşen iş mahkemesi, 19/ 10/ 2010 tarihinde itirazı reddederek muvazaa kararı veriyor. Karar kesin.

5 yıldır alacak davası açılmamış. Halen çalışmaya devam eden taşeron işçilerinin alacak hakları devam ediyor. Ama 2010’da işten ayrıldı ise, alacak hakkı yandı. 3 yıl sonra uyanıp dava açtığında da, 5 yıllık yerine ancak 2 yıllık farkı alabilecek.

***

Başka örnekler de saymak mümkün.

Avukatlık mesleğini ya da sendikacılık göre-vini yürüten kimseyi töhmet altında bırakmak istemem.

Ancak, önemli davalarda ve toplam para miktarı söz konusu olduğunda, mesleki uzmanlık yetmez. Meslek ahlakı da en az bu kadar önemlidir.

bottom of page